* TURKSAT 4A GÜNCEL KANAL VE FREKANS LİSTESİ (ÜCRETSİZ ATV HD, STAR HD, SHOW HD, FOX HD VE DİĞERLERİ)
* TÜRKİYE, AVRUPA VE ORTA DOĞU İÇİN OTOMATİK AYAR BİLGİLERİ İLE BİRLİKTE SIKÇA SORULAN SORULAR KÖŞESİ
* UYDU ANTEN KURULUMCULARINA PARA ÖDEMEDEN AYARLARINIZI KENDİNİZ YAPABİLİRSİNİZ

24 Ocak 2014 Cuma

Teknoloji dünyasının yeni modası: AKILLI SAATLER

Teknoloji dünyasının yeni modası: AKILLI SAATLER

 
HABERLER Teknoloji
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bundan on yıl önce masaüstünde duran bilgisayarlar önce diz üstümüze, daha sonra cebe geldi, şimdi ise sıra kollarımızda. Teknoloji dünyasının her yıl merakla takip ettiği Las Vegas CES’te (Consumer Electronics Show) dikkat çeken ürünler arasında akıllı saatler ve fitness takip bileklikleri vardı. Bu cihazlar hem kolayca iletişim kurmamıza hem de sağlığımızı korumamıza yardımcı oluyor.
 
Pebble:Kickstarter platformunda toplanan 10 milyon dolarla geliştirilen bir akıllı saat. Paslanmaz çelik ve kırılmaz Croning Gorilla ekrandan üretilmiş olan Steel modelleri büyük beğeni kazandı. Pebble AppStore adıyla bir uygulama mağazası da bulunuyor.
 
Lıfeband Touch:LG’nin çıkardığı bu ürün yaşam takip cihazı olarak adlandırılıyor. Hareket sensörleri sayesinde kullanıcının günlük aktivitesini, yürüyüş mesafesini ölçebiliyor. Akıllı telefonunuza gelen arama veya mesajları size uyarı olarak gönderebiliyor. Ayrıca nabız ölçme özelliği de var.
 
Cogıto:Hem analog kadran hem de dijital ekran özelliğine sahip olan bir saat. Akıllı telefonuza bağlanabilen bu cihaz, e-posta, SMS, takvim veya arama çağrı uyarısı yapabiliyor. Henüz sadece ön siparişi verilebilen bu saat, yıl içerisinde satışa çıkacak.
 
Nabu:Akıllı bilezik olarak da adlandırılan Nabu’nun iki farklı ekranı var. İlk ekranda telefonunuza bir mesaj geldiğinin uyarısı yapılırken, diğer ekranda mesajı kimin gönderdiğini görebiliyorsunuz. iOS ve Android cihazlarla uyumlu bir de uygulaması bulunuyor.
 
Wellograph: Safir kristal ve paslanmaz çelikten üretilen bu saat hem kullanıcının günlük aktivitelerini takip ediyor hem de anlık nabız bilgisi veriyor. iOS ve Android uygulamasına sahip olan bu saat yıl içerisinde satışa çıkacak.
 
Garmın Vıvofıt:Zamanı göstermenin yanında fitness takip bileziği olarak kullanılıyor. Kullanan kişinin adımlarını sayan bu cihaz, ne kadar kalori yakıldığını da söylüyor. 50 metreye kadar su geçirmezlik özelliğine sahip.
 
Adıdas MıCoach: Nabız ölçme, GPS, performans takibi ve idman uygulamaları gibi özelliklere sahip olan bu saat, sporcular ve spor yapmayı sevenler için geliştirilmiş.
Neptune:SIM kart takılabilen ve Wi-Fi bağlantı özelliğine sahip bir akıllı saat. 5 megapiksel kamerası var. 720p HD görüntü kaydı yapabiliyor. İstenirse portatif bir kamera olarak da kullanılabilir.
 
Fılıp:Çocuklar için geliştirilmiş bir akıllı saat ve telefon. Aranabilecek maksimum 5 numara belirleyebiliyorsunuz. Dahili GPS’i sayesinde çocuğunuzun bulunduğu konumu haritadan görebilirsiniz. SafeZone uygulaması çocuğunuz önceden belirlenen bir sınırın dışına çıktığında uyarı veriyor. Acil durumlarda hızlı arama özelliği de var.
 
Kreyos:Akıllı telefonunuzla senkronize olan bu telefon hem ses hem de hareket komutlarıyla kontrol edilebiliyor. Spor uygulaması, fitness takibi gibi özellikleri de var.
 
Samsung Galaxy Gear: Samsung’un akıllı saati aslında CES fuarından önce satışa çıktı, ama yeni olan şey BMW’nin elektrikli arabası i3’ü kontrol edebilmesi.

Nokia'nın Androidli akıllı telefonu

Nokia'nın yakında tanıtacağı Androidli akıllı telefonun adını @evleaks verdi.

Yıllardır Nokia kullanıcıları şirketin bir Android işletim sistemine sahip akıllı telefon çıkarması için sürekli çağrıda bulundu. Ancak Nokia Windows Phone işletim sistemini kullanmakta inat etmişti.
Nokia kullanıcılarının hayali artık gerçek oluyor.
Son zamanlarda yapılan söylenti ve sızdırılan bilgilere göre Nokia’nın ilk Android tabanlı Nokia cep telefonunun Normandy olacak gibi görünüyor. Şimdiye kadar cihazın teknik özellikleri ve fotoğraflarına dair bilgilere şahit olmuştuk. Şimdi de cihazın hangi isimle anılacağına dair bir bilgi geldi.
1390559678_nokia-normandy-x-android-1.jpg
Atılan tweete göre Nokia’nın Androidli akıllı telefonu Nokia X olarak anılabilir.
Eğer Nokia X projesi gerçekleşirse cihaz, düşük seviyeli özelliklerle, çift SIM kartlı ve uygun fiyatı ile karşımıza çıkacak.

23 Ocak 2014 Perşembe

Facebook virüsü nasıl silinir? Kesin çözüm!

Son zamanlarda ortaya çıkan" Facebook Yetenek Sizsiniz" türündeki virüslerde kurtulmasının yolunu burada bulabilirsiniz.

Özellikle Facebook'ta listenizdeki birine bu virüslerden bulaşınca otomatik link paylaşımı yaptırıyor. Siz de merak edip o linklere tıkladığınızda sizlere de bulaşmış oluyor ve sizin aracılığınızla da listenizdeki diğer kişilere ve diğer diğer kişilere de.
Google'da Facebook virüsü silme ile ilgili konuları inceleyince virüsü silme konusunda ( tam bir çözüme ) hiç bir yerde rastlamadık. Bu sebeple de virüsü analiz ettik. "Sisteminizden kesin olarak nasıl silersiniz?" konusuyla ilgili videoyu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz....
İşte Facebook virüslerini silmenin kesin yolu!

http://www.teknolojioku.com/haber/facebook-virusu-nasil-silinir-kesin-cozum-16293.html

iPhone 6′da dokunmatik ekran olmayacak!

Apple’ın son başvurularında, iPhone 6 ile beraber kullanılabilecek iki önemli teknoloji göze çarptı. Bunlardan biri kalp ritmi ölçümü diğeri ise “dokunmamatik ekran” veya diğer deyişle hover touch ekran.
Kalp ritmi ölçümü, sağlık açısından çok önemli bir detay. Sadece kalp krizi riski taşıyanlar için değil, spor yapan ve kalori yakmak isteyenlerin de her gün kalp ritmini belli bir düzeye çıkararak çalışma yapması gerekiyor. Bu özelliği telefonuna entegre etmeyi planlayan Apple’ın, hem obeziteyle boğuşan ve kalp krizi riski yaşayan yüz milyonlarca insana hem de kilolarında kurtulmak isteyen diğer yüz milyonlara kolayca telefon satabilmesi mümkün olacak.
Hover touch ekran ise, telefonun ekranına dokunmadan, onu yönetmeyi mümkün kılıyor. Parmağı telefona dokundurmadan sadece ekranın birazcık üstünde gezindirmek, dokunmatik ekranla etkileşeme geçmek için yeterli oluyor. Bu teknolojiyi aslında Samsung, Galaxy S4 ve Note 3 gibi telefonlarında kullanıyor ve kullanıcı ekrana dokunmadan, parmağını ekranın birkaç milimetre üstünde hareket ettirerek telefonu “kısıtlı da olsa” kontrol edebiliyor. Apple’ın ise teknolojiyi geliştirerek daha kullanışlı ve isabetli bir yöntemi hayata geçireceği düşünülüyor.
Kaynak:Hürriyet

Akıllı telefonunuz suya düşerse bunları yapın

Akıllı telefonunuz suya düşerse ne yapmalısınız? Garanti kapsamında olmayan bu durum karşısında telefonunuzu kurtarmak, bir dereceye kadar sizin elinizde. Telefonunuz suya düşmüşse, yüzlerce lira ödeyerek aldığınız cihazınızdan hemen ümidinizi kesmeyin! Aşağıdaki talimatları uygulayarak telefonunuzu kurtarmak mümkün olabilir:

1- Telefonunuzu kapatın
Telefon suya düştükten sonra birçok kimse cihazın çalışıp çalışmadığını kontrol etmek ister. Ancak telefon kapatılmadan geçen üç, beş saniyelik bir gecikme bile cihazın bozulup bozulmamasını etkileyebilir. O yüzden mümkün olan en kısa sürede sudan çıkarılarak kapatılması gerekir.

2- Telefonunuzu parçalara ayırın
Telefon içindeki SD kart, SİM kartı ve bataryayı çıkarın ve kendi başına kurumaya bırakın. Telefonun parçalara ayrılabilen tüm kısımlarının, daha kısa sürede kuraması için havayla temas etmesini sağlayın.

3- Üzerindeki sıvıyı vakumlayın
Eğer sıvıyı vakumlayacak bir alet yoksa, telefonun kulaklık girişi, şarj ve kart yuvaları vb. deliklerinden suyu ağzınızla vakumlayın. Telefonun içinde su kalmayacak şekilde farklı işlemler de uygulanabilir.

4 -Kurumaya bırakın
Tüm bu işlemlerin ardından cihazınızı bir tabak princin içine daldırın ve bekletin. Isıyla çalışan çeşitli aletler veya kimyasallar işe yaramayacaktır. O yüzden saç kurutma makinesini bir kenara bırakın ve cihazınızı pirinç dolu tabak içinde 48 saat bekletin. Ara ara telefonun pozisyonunu değiştirmeyi ihmal etmeyin.

5-Telefonunuzu Uykusundan Uyandırın
Telefonunuzu tabaktan çıkartın, eğer dış tarafında hala nemlenme kalmışsa silin. Nemlenme telefonun içindeyse cihazı tekrar pirinç dolu tabağa koyup bir gün daha bekeyin. Cihaz tamamen kurumuşsa, telefonu açın. Şansınız varsa, telefonunuz yeniden çalışacaktır. Telefonunuz bazı fonksiyonlarını yerine getiremiyor olsa bile, en azından yeni bir telefon alma maliyetinden daha düşük bir maliyetle telefonu tamir ettirme şansınız olabilir.

 

20 Ocak 2014 Pazartesi

Ufo Görüntüleri ve Resimleri



Tanımlanamayan uçan cisimler (Unidentified Flying Object) ya da bilinen adıyla UFO, özellikle son yıllarda kamera, fotoğraf makinesi, radar gibi teknolojinin gelişmesiyle görüntülerinin ortaya çıktığı ve büyük bir kesim tarafından kanıtlandığı kabul edilen bir fenomendir.
Bu fenomenleri ya da nesneleri inceleyen kişilere ufolog, UFO’ların incelenmesine ise ufoloji adı verilir. Tanımlanamayan uçan nesne, kimliği teşhis edildiği takdirde (meteoroloji balonu, uçak vs.) UFO olmaktan çıkar. Popüler kültürde ise Dünya-dışı oldukları varsayılan her türlü uzay gemisi için UFO terimi kullanılır. Bunun yanısıra bu anlamda uçandaire terimi de kullanılır. Geçmişte de UFO gözlemleri yapılmış olmakla birlikte, gözlem raporları 1950’li yıllardan itibaren, özellikle ABD’de büyük bir artış göstermiştir. Bu yıllardan itibaren, yeryüzünde, günümüze kadar onbinlerce tanıklık kaydedilmiştir.
Bu bölümümüzde kaydedilen UFO görüntülerini ve açıklamalarını aşağıda görebilirsiniz. UFO’lar hakkındaki düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın.
Bu fotoğraf CİHAN GÜL tarafından 21 mayıs 2012 pazartesi günü çekildi. Çekim yeri: Türkiye/Bitlis/Geçitbaşı köyü


1870de New Hampshire’da gözlemlenen “esrarengiz hava gemisi” olarak belirtilen UFO’nun fotoğrafı. Silindir ya da puro biçimli UFO’lar, ufologlarca, içinden uçandairelerin çıktığı ana gemi olarak nitelendirilmektedir.
1870'de New Hampshire’da gözlemlenen “esrarengiz hava gemisi” olarak belirtilen UFO’nun fotoğrafı. Silindir ya da puro biçimli UFO’lar, ufologlarca, içinden uçandairelerin çıktığı "ana gemi" olarak nitelendirilmektedir.
1942de Çinde çekilen bir uçan daire fotoğrafı
1942'de Çin'de çekilen bir uçan daire fotoğrafı
Belçikada çekilen üçgen biçimli nadir UFO fotoğraflarından biri (1990)
Belçika'da çekilen üçgen biçimli nadir UFO fotoğraflarından biri (1990)
Meersburgte (Almanya) çekilen bir fotoğraf
Meersburg'te (Almanya) çekilen bir fotoğraf
Altocumulus lenticularis, UFO yanılgılarına neden olduğu ileri sürülen bulut türü.
Altocumulus lenticularis, UFO yanılgılarına neden olduğu ileri sürülen bulut türü.

Dünyanın Çeşitli Yerlerinden UFO Görüntüleri










 

UZAY TEKNOLOJİSİ

Uzay araçlarını genelde iki gruba ayırırız:
  • İnsanlı uzay araçları
  • İnsansız uzay araçları
Bunlarda girdikleri yörüngelere göre üçe ayrılırlar:
  • Yer etrafında yörüngeye girecek olanlar
  • Ay çevresinde yörüngeye girecek olanlar ya da Ay’a inecek olanlar
  • Gezegen yörüngelerine girecek olanlar ya da Güneş çevresinde dolananlar

İnsansız uzay araçlarının Yer’i terk ettikten sonra geri dönmelerine gerek yoktur. Ancak insanlı olanların yere dönmeleri gerekmektedir. Bu nedenle içlerinde insan metabolizması için gerekli olan donanımın bulunması gerekmektedir. Başka bir sınıflama da amaca göre sınıflamadır. Buna göre:
  • Bilimsel amaçlı uydular (genelde tek bir uydudan oluşurlar)
  • Hizmet amaçlı uydular (birden fazla uydunun ortak çalışması vardır, örneğin, meteoroloji uyduları, haberleşme uyduları bu türdendir)
  • Askeri amaçlı uydular (erken uyarı sistemleriyle donatılmış aynı zamanda askeri haberleşme amacıyla kullanılırlar)
  • Casus uyduları, yapıları, amaçları, ömürleri saklı tutulan, düşman topraklarını gözleyen uydular
İmha uyduları, askeri uyduların bir cinsidir. Düşmana ait bir askeri veya casus uyduyu işlemez hale getirmek için fırlatılan uydulardır. Bir bomba olarak düşünülebilir.

YER ÇEVRESİNDE YÖRÜNGEYE GİREN UYDULAR

Uzay Mekiği Colombia tarafından Dünya yörüngesine yerleştirilen Chandra X-ışın uydusu.
Bu tür uydular genellikle insansızdır. Şu anda yer yörüngesi etrafında binlerce uydu bulunmaktadır. Uydu bir merkezi cisim etrafında (yer, gezegen, güneş gibi) eliptik veya dairesel yörüngeye girmek üzere imal edilmiş araçlardır. İçlerinde ve dışlarında yapacakları işe göre uygun aletlerle donatılmıştır. Kabaca bir uydunun yapısı incelenirse, şu kısımlardan oluştuğu görülür:
  1. Uyduların dışları: Uydunun dış kısımları gümüş veya altın bir baraka ile kaplanmıştır (özellikle tüm haberleşme uyduları, iç gezegenlere gönderilen uydular ve ay modülleri). Bu tabakanın en belirgin özelliği yansıtıcı olmasıdır. Güneş ışınları yansıtılarak uydunun ısınması engellenmiş olur. İkinci neden ise özellikle altının iyi bir iletken olmasıdır. Yer yörüngeli uyduların büyük bir kısmı Van Allen manyetik kuşakları içersinde bulunurlar. Bu kuşaklar güneşten ya da yıldızlar arası ortamdan gelen yüklü parçacıkları hapsederek, kutup ışımasına neden olurlar. Bu parçacıkların oluşturdukları elektrik alan uydudaki elektronik aletlerin çalışmasını engeller. Altın barak oluşan elektriği toplamaya yarar. Özellikle haberleşme uydularının anten bağlantıları bile altın barak ile kaplanmıştır. Üçüncü bir neden ise mikron büyüklüğündeki asteroidlerin uydunun iç kısımlarına zarar vermesini engellemek içindir.
  2. Haberleşme Sistemleri: Eğer uydu ölçüm yapıyorsa, örneğin astronomik amaçlı ise yıldızları, gezegenleri, güneşi ya da derin uzayı inceliyor demektir. Ölçümleri radyo sinyalleri ile yeryüzüne ulaştırıyordur. Uydudaki bilgi yerdeki belli istasyonlara belirli zamanlarda aktarılır. Haberleşme uyduları ise yeryüzünün belli bir bölgesinden gelen sinyalleri diğer tarafa aktarırlar (devletler ve kıtalar arası telefon konuşması, TV yayını vs.). Bu tür uydulara yansıtıcı uydular denir. Bunun dışında uydu ile bizzat haberleşmeyi sağlayan sistemler vardır. Bu sistemler yardımı ile uydunun yeri, enerji durumu, hızı tespit edilir. Ona görede gerekli yörünge düzeltmeleri yapılır.
  3. Bilgisayar ve veri toplama sistemleri: Dedektörler, radyo antenleri, teleskoplar, kameralar vs.
  4. Güç kaynakları: Güç kaynağı bir uydunun en önemli kısmıdır. Uydu üzerindeki elektronik ve mekanik donanımı çalıştırmak için enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerji ya imalat sırasında kendisine yüklenmiş piller (doldurulmuş pil veya atom pilleri) vasıtasıyla karşılanır. Ya da uydu enerjisini dış ortamdan tedarik eder. Dış ortamdan (Güneş’ten) enerji güneş panelleri ya da güneş pilleri yardımıyla sağlanır. Bu tür elde edilen enerji elektronik aksam için gereklidir. Bunun dışında uyduların yörünge düzeltmelerinde belli bir eksoz hızı elde etmek için itme kuvvetine ihtiyaçları vardır. Bu tür enerji ile genellikle imalat sırasında uyduya yüklenir (yanıcı ve yakıcı sıvı yakıtlar) ya da uzay mekikleri vasıtasıyla yörüngede yakıt nakli yapılır.
  5. Pozisyon belirleme ve sabitleme üniteleri: Uydular güneş ışınlarından korunmak için kendi eksenleri etrafında dönerler. Bu dönme düzgün olmak zorundadır ve daima kontrol edilir. Belli bir yıldıza kilitlenme için uydunun pozisyonu çok önemlidir. Ayrıca astroid veya yörüngedeki bir uydu artığı ile çarpışma uydunun kontrolden çıkmasına neden olabilir.

KUTUP YÖRÜNGELİ UYDULAR

1991 dan beri Dünya yörüngesinde dönmekte olan 2.4 m ayna çaplı Hubble Uzay Teleskopu

Bu tür uydular, yeryüzünün boylam çizgilerine paralel olarak dolanırlar. Yer küresi döndüğü için devamlı olarak yeryüzünün farklı bölgelerini gözlerler. Genelde Yer’in iyonosfer tabakası, kutup bölgeleri, okyanuslardaki akıntılar, erozyon, tarımsal ürünlerin tespiti, yeryüzünün fotoğrafının çekilmesi, askeri bölgelerdeki hareketlilik, maden ve petrol yataklarının tespiti gibi, yer küresine ait bilgi toplama işleri bu tür yörüngeli uydular vasıtasıyla yapılırlar. Bazı meteoroloji uyduları da kutup yörüngeli olarak atılabilmektedir. Alçak yörünge uydularıdır ve dolanma periyotları kısadır.

EKVATORAL UYDULAR

Yer’in ekvator düzlemine paralel ve o düzlem içinde dolanan uydulardır. Yörüngelerinin en öte noktası yaklaşık olarak 36000 km, peryodları da 24 saat civarındadır. Bu nedenle yeryüzünden bakıldıklarında sabit görünürler ve ampul uydu diye adlandırılırlar. Göz ile bakıldığında yıldız sanılabilirler. Haberleşme amacıyla atılan uydular, erken uyarı askeri uyduları, meteoroloji uyduları bu tür uydulardır. Yaşam süreleri daha uzundur.

RASGELE UYDULAR

2003den beri başarılı bir şekilde güneş verilerini alan SOHO (Solar and Heliospheric Observatory) uydusu

Genellikle yörüngeleri yer ekvatoruyla belli bir açı yapan uydulardır. Çoğunlukla haberleşme ve meteoroloji uydularıdırlar. İNSANLI UYDULAR İlk insan taşıyan uydu Sovyetler Birliği’nin 12 Nisan 1961 de fırlattığı Vostok-1 uydusudur. Böylece Sovyetler Birliği içinde insan bulunan bir uyduya tam bir dönüş yaptırmayı başarmışlardır. Uzaya çıkan bu ilk insanın adı Yuri Gagarin idi. Sovyetler daha sonraları da uzaya gönderdikleri uyduları karaya indirmeyi başarmışlardır. İnme olayı, uydu atmosfere girdikten sonra, atmosferin alt kademelerinde paraşüt açarak sağlanmıştır. Halbuki bugün bile ABD paraşütle karaya uydu dönüşü yapamamaktadır. Bunun için uzay mekiği teknolojisini geliştirmiştir. Sovyetler Birliği’nin Vostok, Salyut, Soyuz serileri ile ABD’nin Mercury ve Gemini serilerine ait uydular insanlı ya da canlı yük (deney hayvanları) serilerdir. Uydunun yeryüzüne dönen canlı taşıyan kapsül kısmı son derece ısıya dayanıklı bir koruyucu ile kaplanmıştır. Bunun nedeni atmosfere girdiğinde sürtünmeden dolayı kapsülün erimesini önlemektir (yıldız kayması olayını düşününüz).

UZAY ve YAŞAM OLASILIĞI

 
 
NASA 1979 yılında D.D zeki yaşamı araştırmak amacıyla SETİ projesini başlattı. Uzaya radyo sinyalleri göndermek ve sayısız gezegenlerden gelme ihtimalini düşündüğümüz sinyalleri alarak çözme yoluna gitme, Dünya Dışı uygarlıkları tanıma yolunda atılmış olumlu bir adımdır.
“Dünya Dışı Varlıklardan”dan gelmesi olası radyo dalgalarını dinlemek amacıyla kullanılan Dünyanın belli başlı radyo teleskopları şunlardır:
  • The Arecibo İonospheric Observatory, Porto Riko.
  • National Radio Astronomy observatory, Green Bank- West Virginia.
  • Eski Sovyetler Birliği’ndeki sekiz tabaklı radyo teleskop.
  • Kafkaslardaki büyük radyo teleskop.
  • ABD’de SETİ Projesi’nde 1979 yılından itibaren kullanılmaya başlanan çok duyarlı radyo teleskoplar. Bunlardan en büyüğü Arizona’daki radyo teleskoptur.
  • 1995 yılında Avustralya’nın doğusundaki Parkes Kenti’nde, günümüzün en modern uzay haberleşme merkezi oluşturularak “Phoenix Projesi” adı altında çalışmalara başlandı
1977 ile 1990 yılları arasında gök bilimciler çok değişik takım yıldızlardan bazı sinyaller aldılar. Bu sinyaller açıklanamadı ve aralarından hiçbiri de yenilenmedi. Şimdi tarihlerine göre sinyalleri incelemeye çalışalım:
15 Ağustos 1977. Yay Takımyıldızı:
Ohio Eyaleti radyo teleskopunda görevli bir araştırmacı “wow” sesi olarak tanımladığı bir sinyal aldı. Bu sinyal bir daha asla duyulmadı.
10 Ekim 1989.Yay Takımyıldızı:
Harvard META (Megachannel Extra Terrestrial Assay) radyo teleskopundan alınan 40 sinyalden biri kaydedildi.
14 Ağustos 1989.Başak takımyıldızı:
META tarafından bir başka sinyal daha kaydedildi. Dünya Dışı zekanın yayında olduğunu düşündüren türde bir sinyaldi.
16 Ağustos 1989.Balık Takımyıldızı:
Bu kez de META tarafından kaydedilen sinyal belirli aralıklarla tekrarlanıyordu. Kontrol edilme aşamasında kesildi.
15 Kasım 1989.Kasiope Takımyıldızı:
Bu META sinyali bir yıldızdan çok Dünya Dışı varlık tarafından veriliyormuş izlenimini yarattı.
9 mayıs 1990.Yılan Taşıyan Takımyıldızı:
Avustralya’da bulunan Parkes radyo teleskopu tarafından kaydedildi. Büyük bir olasılıkla Dünya Dışı zeka tarafından gönderildiği öne sürüldü.
Yukarıda sıralanan bu radyo sinyallerinin ya da hala açıklığa kavuşturulamayan mesajların alınmış olması insanı gerçekten heyecanlandırıyor: Dünya Dışı varlıkların bizlere ulaşabilmek için yayın yaptıkları fikri, araştırmacılar için son derece gerçekçi bir kanıt gibi görünüyor. Yine de hatırlanması gereken nokta bu mesajların çözülememiş olarak kalmalarıdır. Prof. Sagan’ın dediği gibi mesajlar Dünya Dışı zeka için çok basit olabilir. Fakat biz Dünyalılar bu sinyallerin anlamını çözebilmek için belki de yıllar boyunca araştırma yapmak zorunda kalacağız. Dünya Dışı varlıklar için çok kolay olan bu sinyaller bizim için karmaşık ve gizemli olmaktan öteye gitmiyor.

Her durumda, radyo-astronominin uzayı tanıma konusunda dünyaya büyük yardımları olduğunu inkar edemeyiz. Dünyada bulunan en büyük radyo-radar gözlemevi Puerto Rico adasındadır. Cornell Üniversitesi uzmanları tarafından yönetilen Arecibo gözlem çanağının çapı 305 metredir. Radyo-radar gözlem çanağının yansıtıcı yüzeyi, çanak biçimli bir vadiye daha önce yerleştirilmiş bir kürenin bölümünü oluşturur. Uzayın derinliklerinden radyo dalgaları algılar. Aldığı bu radyo dalgalarını çanağın tepesindeki antene aktarır. Anten elektronik bağlantılarla kontrol odasıyla temas halindedir. Alınan sinyal kontrol odasında çözümlenir. Bunun tersine, teleskop bir radar vericisi olarak kullanılırsa, sinyalle beslenen anten çanağa sinyali geçirir, o da uzaya yansıtır. Arecibo gözlemevi uzaydaki uygarlıklardan sinyal elde etmek için kullanıldığı gibi, bir defasında da Dünyadan bir mesajı M13 adı verilen yıldızlar kümesine göndermek için kullanıldı. Böylece yıldızlar arası diyalog kurma isteğimizi D.D varlıklara da anlatmaya çalışmış olduk.

Radyo dalgaları ışık hızıyla giderler. Bu da yıldızlar arası bir yolculuğa çıkan en hızlı uzay aracından 10.000 kez daha büyük bir sürat demektir. Radyo-teleskoplar, dar frekans dalgaları üzerinden öylesine yoğun sinyaller yayarlar ki , çok geniş yıldızlar arası mesafelerde bile alınabilirler.
Arecibo gözlemevi, Samanyolu galaksisinin orta yerinde 15.000 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegende kurulmuş benzer bir gözlemeviyle iletişim kurabilir. Yeter ki, radyo-teleskopumuzu hangi noktaya yönelteceğimiz bilinsin. İleri uygarlıklar haberleşme alanında radyodan daha öte yöntemler geliştirmiş olabilirler. Ne var ki radyo güçlü bir kaynaktır, ucuzdur, hızlı ve basittir. Bizim gibi geri kalmış bir teknolojiye sahip bir uygarlığın, göklerden mesaj alabilmek için radyo teknolojisine başvurmak zorunda kaldığını anlayabilirler.

Uzayda yaşam bildiğimiz gibi olmayabilir

 
Almanya’da düzenlenen Avrupa Gezegen Bilimi Kongresinde, ”Yaşanabilir gezegen nasıl tanımlanır” ve ”Ne tür bir yaşam aranmalı” sorularına cevap aranıyor.
Başkent Berlin yakınlarındaki Potsdam’daki kongreye katılan Viyana Üniversitesi Astronomi Enstitüsü’nden Johannes Leitner, ”dünyadaki yaşamdan bilinenlerin üzerine inşa edilen mevcut yaşam tanımının radikal biçimde değiştirilmesi zamanının geldiğine” inanıyor.
Leitner, kongreye sunduğu bildiride, ”Metabolizmaları için ne suya, ne karbona ne de oksijene ihtiyaç duyan yaşam biçimlerini dışlayamayız” ifadesine yer verdi.
Karbon ve sudan başka şeylere ihtiyaç duyan ”en egzotik yaşam biçimlerini” ortaya çıkarmak için Leitner ve farklı alanlardaki uzmanların mayıs ayında Viyana’da oluşturduğu ekip, biyolojik göstergeleri tanımlamaya çalışıyor.
Ekip, mevcut tanımıyla güneş ya da bir yıldız etrafında dönen, yüzeyinde suyun sıvı halde bulunabileceği bir gezegenin ”yaşanabilir bölge” olarak adlandırıldığını, ancak bunun daha geniş bir bağlamda ele alınması gerektiğini ve ”metan, amonyak, su karışımları ve diğer solventler gibi sıvılarda yaşamın gelişebilmesine olanak sağlayacak başka bölgeler olabileceğini” düşünüyor.
Leitner, bu türden ”egzotik” yaşam biçimlerinin sadece dış gezegenlerde (exoplanet) değil, Dünyanın yer aldığı güneş sisteminde de bulunabileceğini belirtti.
Amerikan Ulusal Araştırma Konseyi (NRC), 2007′deki ”gezegen sistemlerinde organik yaşam sınırları” başlıklı raporunda, Dünyadakinden farklı yaşam biçimleri olasılığının hesaba katılması çağrısında bulunmuştu. Her ne kadar NASA şimdiye kadar ”suyu izleyerek” güneş sisteminde yaşam aradıysa da NRC, başka çevrelerde yaşam olasılığını dışlamak için bir neden olmadığı görüşünü savunuyor.
kaynak: ntvmsnbc

Uzayda Yaşam

Uzayda uygarlık arayanlara ipuçları
Uzayda başka bir yerlerde ‘akıllı yaşamın’ olup olmadığı, varsa bu yaşamın gelişmiş bir medeniyet düzeyinde olup olmayacağı yüzyıllardır astronom ve diğer bilimcilerin kafa yorduğu konulardan. Bunu açıklığa kavuşturma yolunda bugüne kadar yürütülen çalışmalar, özellikle Dünya istikametine gönderilmiş olabilecek radyo dalgalarının varlığını araştırmaya odaklandı hep. Ancak belki onların bizi arayıp bulmak gibi bir derdi olmayabilir. Hatta belki de başkalarının onları bulmasını bekliyor olabilirler. ABD Illinois’deki Fermi Ulusal Hızlandırıcı Laboratuarı’ndan Richard Carrigan, uzayda yaşam arayışına ilişkin bazı temel ipuçlarını sıraladı. Uzaylı arayanların dikkatine…



Dünya’daki ışıklar, geceleyin yakın uzaydan görülebiliyor. Dolayısıyla başka bir gezegendeki medeniyet de kendi ışıklarını yayıyor olabilir. Ancak bunu tespit etmek çok zor. Çünkü, örneğin Dünya’daki tüm elektriğin kullanıldığı dev bir lamba bile yapsanız, onun ışığı Dünya’nın yüzeyine düşen hafif bir Güneş ışığının binlerde biri düzeyinde olacaktır. Dolayısıyla bu bilginin, başka gezegenlerden yayılan ışıklar için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz.


Güneş Sistemi dışındaki gezegenlerin atmosferlerinde kimyasal kirletenler olup olmadığına bakılabilir. Örneğin kloroflorokarbon gibi yapay bileşikler, çok uzaktan tespit edilebilecek işaretler bırakıyor atmosferde. Şöyle ki, bu gazlar karakteristik dalga boyundai kızılötesi ışığı büyük ölçüde emiyorlar ve bu şekilde tespit edilebiliyorlar. Ancak bunun için bugün sahip olduklarımızdan çok daha gelişmiş ve hassas kızılötesi teleskoplar gerekiyor.



Nükleer atıkları bir yıldıza gönderip yoketmek, orada oluşacak nükleer fisyon sonucunda çok büyük miktarlarda teknetium ve neodimium gibi nadir elementlerin ortaya çıkması demek. Bu denli büyük miktarlardaki elementler, yıldızın ışığında tespit edilebilir. Ancak bu miktarın, örneğin teknetium için, 100 bin tondan fazla olması gerekiyor. Bugüne kadar Dünya’daki tüm nükleer reaktörlerde ortaya çıkan teknetiumun 100 ton civarında olduğunu belirtelim.


Uzaydaki başka bir medeniyet teknolojik açıdan o denli gelişmiş olabilir ki, güneş enerjisinden yararlanmak için Dyson küresi gibi sistemler kullanıyordur. Bu teorik ‘koza’ sistemi, yıldızın etrafını sarıyor ve yayılan ışığı yönetiyor. Böyle bir durumda elbette yıldızdan dışarıya yayılan ışıkta azalma olacaktır ama Dyson küresi de bu sırada sürekli ısınacağı için Dünya’dan görülebilecek derecede yoğun kızılötesi ışın üretebilir. Bugüne kadar uzayda tespit edilen bazı ‘kozamsı’ olumuşlar, Dyson küresini akla getirdiyse de, genellikle yıldızı saran hidrojen gazı bulutu, toz bulutu ve hatta asteroid katmanı olarak yorumlandı.



Sadece bir yıldızı değil pek çok yıldızı kapsayan bir Dyson sistemi kurulmuş olabilir. Bu teorik yapı, galaksideki pek çok yıldızın ışıklarını azaltacağı için Fermi baloncuğu olarak adlandırılan bir ‘karanlık alan’ oluşturabilir. Bunlar da tabi ki daha fazla ısı yayacak ve kızılötesi ışıkta görülebilecek. Ancak bir karanlık alanın Fermi baloncuğu olup olmadığını anlamak çok zor. Özellikle spiral galaksilerde bu tür karanlık bölgeler ve toz bulutları bolca bulunuyor. Daha simetrik, eliptik galaksiler araştırma açısından daha uygun.



Çok gelişmiş bir uygarlık, enerjisi azalmakta olan kendi yıldızını modifiye edip yok olmaktan kurtulabilir. Malum, yıldızlar yaşlandıkça çekirdeklerindeki hidrojen de azalır ve yaydığı ısı ve ışık düşer. Bu da çevresindeki gezegenlerde yaşayan canlıların hayatını sonlandırabilir. Eğer bu medeniyetlerden biri son derece güçlü ve ileriyse, farklı yollarla yıldızın ömrünü uzatabilir. Örneğin yıldızın dış çeperindeki hidrojenle çekirdeğindekini karıştırabilir, bazı elemenentleri yıldızdan ayırabilir ya da merkezdeki basncı değiştirmek için yıldızın dönüş hızını bile ayarlayabilir. Ve elbette tüm bunlar yıldızın uzaktan izlenen davranışlarında değişikliğe yol açar.


Kaynak: ntvmsnbc

Mars’ta Yaşam İzi Bulundu..

Ara 04 2012

Mars keşif aracı Curiosity’nin görev ekibinde yer alan John Grotzinger, Kızıl Gezegen’in yüzeyinde ilkel yaşam izlerine rastlandığını belirtti. Elde edilen sonuçların, kesinleşmesi için birçok testten geçirilmesi gerektiği ifade edildi.
NASA, Curiosity’nin Mars kumundan topladığı numuneler üzerinde yapılan analizler sonucunda, ‘tarihi bir keşif yapılmış olabileceğini’ açıklamıştı. Mars yüzeyinde Ağustos ayından bu yana keşif yapan Curiosity’nin elde ettiği bulgular, bir hafta süren değerlendirmelerin sonucunda bugün kamuoyuna açıklandı.
Curiosity ekibinde yer alan bilim insanları, Kızıl Gezegen’in toprağında karmaşık kimyasal yapılar tespit ettiklerini, aynı zamanda uzun zamandır aradıkları organik bileşiklerin izine rastladıklarını belirtti. Mars’ta ilkel yaşam izlerine ilk kez ulaşıldığına dair tarihi bir açıklama yapılırken, bulguların kesinleşmesi için numunelerin Dünya’ya getirilmesi ve burada analiz edilmesine kadar uzanan kapsamlı testlerin yapılması gerektiği ifade edildi.
YAŞAM İZİ NEREDEN GELDİ?
Curiosity’nin Mars yüzeyinden topladığı numunede klor, sülfür ve su izine rastladığı açıklandı. Bu elementlerin yanı sıra, karbon içeren kimyasalların, yani organik moleküllerin (yaşamın yapı taşı olan bloklar) izine rastlandığı ifade edildi.
Bu element ve moleküller, Curiosity’nin Mars Numune Analizi (SAM) donanımı tarafından tespit edildi. Curiosity, robotik kolunun ucundaki kepçeyle Mars kumu ve toprağını süzdükten sonra bu donanıma boşaltıyor ve numunelerin bileşikleri tespit ediliyor.
John Grotzinger, basın toplantısında yaptığı açıklamada, Curiosity’nin gerçekleştirdiği analizlerin doğruluk payına dikkat çekerken, daha çok test yapmaları gerektiğini söyledi. Grotzinger, “Curiosity mükemmel çalışan ve son derece hassas olan bir donanıma sahip. Bu donanım Mars yüzeyinde elde ettiği numunelerde organik moleküller keşfetti. Bunun test edilmesi gerekiyor. Dünya’ya getirilecek numunelerin analiz edilmesi gerekiyor. Bu organik moleküller nereden geldi, Mars çevresinde mi oluştu yoksa başka bir yerden mi geldi bunu anlamamız lazım” dedi.
Curiosity ekibi, yapılan tespitin ardından sorulması gereken en önemli sorunun, bu bileşiklerin Mars’ın doğasında mı oluştuğu veya diğer kozmik cisimler tarafından mı Kızıl Gezegen’e taşındığını anlamak olduğunu ifade etti. Dahası, bu yaşam izlerinin, Curiosity tarafından Dünya’dan Mars’a taşınmış olabileceği belirtildi.

‘TESTLER SÜRECEK’
Curiosity’nin SAM baş analisti Paul Mahaffy, Grotzinger’in ardından söz alarak, “SAM, organik moleküllere ait kesin bir tespitte bulundu diyemeyiz… Her ne kadar organik bileşikler bulmuş olsa da, ilk olarak bu bileşiklerin Mars’a özgü olup olmadığını anlamamız lazım” dedi.
NASA yaptığı basın açıklamasında, “Tespit edilen klorun büyük olasılıkla Mars’a ait olduğunu ancak karbonun Curiosity aracılığıyla Dünya’dan gelmiş olabileceğini” ifade etti.


Curiosity, en son elde ettiği bulguları Sharp Dağı’na giden yolun üzerinde bulunan rüzgarlı ve kumlu ‘Rocknest’ bölgesinde keşfetti. Curiosity, dev Gale Krateri’ne indikten sonra kapsamlı analizler gerçekleştirmek için Sharp Dağı’na ilerliyor.
Grotzinger, 2.5 milyar dolarlık nükleer enerjili keşif aracının, yakın zamanda sondaj çalışmalarına da başlayacağını ifade etti. Mars’a gönderilen en gelişmiş uzay aracı olan Curiosity, en az 2 yıl süreyle Gale Krateri’nde keşif yapacak.
Grotzinger, bugüne kadar Curiosity’nin Dünya’ya çok büyük ve çok önemli miktarda veri gönderdiğini, kamuoyuyla paylaştıkları fotoğraf sayısının 11 bini bulduğunu belirtti. ABD’li araştırmacı, bir hafta boyunca bekleyen açıklamanın oldukça önemli olduğunu belirtirken, Curiosity ekibi, uzay aracının birçok önemli keşifte bulunduğunu ve antik bir nehir yatağı keşfinin ‘inanılmaz’ olduğunu ifade etti.
Kaynak: nasa, ntvmsnbc

Mars’ta Gün Batımı



NASA’nın Mars keşif robotu Oppurtunity, Kızıl Gezegen’deki dev Endeavour kraterine bakan bir noktada mükemmel bir kare yakaladı.
Kraterin batı ucunda bulunan robot, gün batımı esnasında Güneş ışınların kratere düştüğü anı görüntüledi. Fotoğrafta, Oppurtunity’nin gölgesi kratere uzanıyormuş gibi görünüyor. Keşif robotu, 22 kilometre genişliğindeki kratere Ağustos 2011’de ulaşmıştı.
NASA’nın yayımladığı en son fotoğraf, Oppurtunity’nin panoramik kamerasıyla Mars saatiyle 16.30 ile 17.00 arasında çekildi. NASA yetkilileri, fotoğrafın 9 Mart tarihine ait olduğunu belirtti. Sahte renkte yayımlanan fotoğraf, Endeavour’un yüzeyindeki karanlık tepeler gibi kraterin yüzeyindeki farklılıkların belli olmasını sağlıyor.
Oppurtunity, yaklaşık dört ay boyunca dev krateri Greeley Haven adı verilen bölgeden gözlemledi ve henüz iki hafta önce tekrar hareket etmeye başladı. Kış süresince sabit bir noktada bekleyen keşif robotu, bu sürede solar panellerini Güneş’e konumlandırarak aktif kaldı.



Oppurtunity, geride bıraktığı dört ay süresince, Greeley Haven’daki kayaları incelerken, bilim insanları robotun yaydığı radyo sinyallerini analiz ederek gezegegin iç yapısı üzerinde araştırmalar yaptı.

MARS’TA SEKİZ YIL
Oppurtunity ve ikizi Spirit, Kızıl Gezegene Ocak 2004’te indi. Altı tekerli, golf arabası büyüklüğündeki iki robotun asıl görevi, üç ay boyunca Mars’ta geçmişten kalan su izleri bulmaktı.


Her iki robotun görev süresi geride kalan aylar boyunca uzatılırken, Mars’ın bir zamanlar daha sulak ve sıcak bir yer olduğuna dair bulgular elde ettiler. Spirit, Mart 2010’da Güneş’i görecek şekilde konumlanmayı başaramayınca devre dışı kaldı ve geçtiğimiz yıl tamamen kullanılmaz hale geldiği açıklandı. Oppurtunity ise geride kalan sekiz yılın ardından hala güçlü. Keşif robotunun bu sürede geride bıraktığı mesafe 34.4 km.
NASA’lı mühendisler, yakın zamanda Oppurtunity’e eşlik edecek yeni bir robotu Kızıl Gezegen’e gönderecek. Bir ton ağırlığındaki Curiosity, bir aksaklık yaşanmadığı takdirde 5 Ağustos günü Mars’ın yüzeyine inecek. Araba büyüklüğündeki keşif robotu, Mars’ın yüzeyinde mikrobik hayata dair bulgular arayacak.

Curiosity’den İnanılmaz Mars Görüntüleri

Mars keşif robotu Curiosity, Kızıl gezegenden çarpıcı görüntüler ve fotoğraflar göndermeye devam ediyor. Mars’ın görüntülerinden oluşan galeriyi buradan görebilirsiniz.
Mars robotu Curiosity, beyaz ışık altında bir mars kayasını görüntülüyor. Bu fotoğraf Mars’ın ilk gece görüntüsü olarak tarihe geçiyor.
Mars kayasının yakın plan çekilmiş görüntüsü. Ortadaki beyaz-transparan kaya parçası oldukça belirgin.
Bu toprak parçası Curiosty’nin ilk sondaj çalışması için seçilen yer.
İlk sondaj çalışmasının yapılacağı bölge ve civarı
Damarlı kaya bölgesi. Buradaki beyazımsı minarellerin kalsiyum sülfat olduğu tahmin ediliyor.
Mars ve Dünya’da ki kaya içi damarların görüntüleri. Sağdaki sülfatça zengin damarların, solda tarafta Mars’takilere ne kadar benzediğini görebilirsiniz.
Mars keşif robotu Curiosity’nin kum ve tozları temizlemek için fırçasını kullandığı ilk bölgenin görüntüsü
Fırçayla temizlenmiş bölümün yakın plan görüntüsü.
“Yılan Nehri” olarak adlandırılan nehir yatağı.
Curiosity’nin robotik elini kullanarak çektiği kendi fotoğrafı. Arka planda Curiosity’nin gittiği Mount Sharp tepesini görebilirsiniz.
Mars robotu Curiosity yılbaşını Gale kraterinin daha önce keşfedilmemiş bir bölgesinde geçiriyor.
Kumlardaki robot kepçeleri, Rocknest bölgesi.
Mars keşif robotunun iniş yaptığı Bradbury’den Point Lake bölgesine olan yolculuğun yol haritası.
Curiosity keşif robotunun çalıştığı Rocknest bölgesi.

Mars topraklarından örnek görüntüler. Yukarıdaki iki görüntü Spirit keşif robotundan. Sol alttaki Viking robotunun iniş yaptığı bölge. Sağ alttaki de Curiosity’den Gale kraterinin yakın plan görüntüsü.

Mars’taki Rocknest bölgesinin panaromik görüntüsü.

Rocknest 3 olarak adlandırılan Mars kayası. Bu görüntü 59. Mars gününde öğle vaktinde kaydedilmiştir.

Curiosity robotu yeniden yollarda.

Mars robotu Curiosity’nin kendi çektiği yüksek çözünürlüklü fotoğrafı.

Rocknest’in Curiosity fotoğrafları. Soldaki modifiye edilmemiş orjinal Mars koşullarındaki görüntü. Sağdaki ise Dünya’daki ışık koşullarına göre beyaz dengesi yapılarak modifiye edilmiş görüntü.

Curiosity’nin Mars yüzeyindeki ilk kepçe izleri.

Mars toprağındaki ortada görünen parlak partikül. Önceleri bunun eski keşif robotlarından bir parça olduğu düşünülüyordu. Ancak yapılan incelemelerle bunun doğal bir toprak parçası olduğu anlaşıldı.

Mars robotu Curiosity’nin örnek için topladığı kum parçaları.

Curiosity’nin Rocknest bölgesindeki tekerlek izi

Mars’ın antik dereyatakları olduğunu gösteren kanıtlardan biri.

Mars’ta bir zamanlar akarsu olduğunu gösteren yüzey şekilleri.

Rocknest’teki koyu renk kayalıkların olduğu kumul bölge.